Murat
New member
TURFA NE DEMEK ESKİ TÜRKÇE? KELİMENİN GÖLGESİNDE UNUTULAN BİR ZİHNİYET
Forumdaşlar, uzun süredir dilimizin kökleriyle uğraşan biri olarak “turfa” kelimesiyle karşılaştığımda içimde bir şey sarsıldı. Çünkü bu kelime sadece “yeni, garip, acayip” anlamına gelen eski bir sözcük değil; aynı zamanda Türk düşünce dünyasının bir dönemini, hatta belki de zihinsel kırılmasını temsil ediyor. “Turfa” dendiğinde aklımıza bugün sıradışı, tuhaf, görülmemiş gibi anlamlar geliyor. Ama işin aslı bu kadar basit değil. Bu kelimenin arkasında “yeniliğe duyulan kuşku”, “alışılmamış olana karşı direnç” gibi derin sosyolojik izler var. Ve bu noktada asıl mesele şu: Biz hâlâ “turfa”yı hak ettiği gibi mi anlıyoruz, yoksa bu kelime üzerinden geçmişle aramıza bir duvar mı örüyoruz?
---
KELİMENİN KÖKÜ: SADECE BİR DİL MESELESİ Mİ?
“Turfa”, Arapçadan geçmiş bir kelimedir. Eski Türkçe metinlerde “görülmemiş, alışılmadık” anlamında kullanılır. Ama bu kelimenin eski Türk düşüncesindeki yankısı çok daha karmaşıktır. Çünkü “turfa” aynı zamanda bir şeyi “yeni olduğu için dışlama” eğilimini de içinde taşır. Yani sadece “yeni” değil, aynı zamanda “rahatsız edici derecede yeni”.
Bu noktada sormak gerekiyor:
Neden Türkçe’de “yeni” olan bazen hemen “turfa” yani “acayip” etiketiyle damgalanıyor?
Bu, yenilikten korkan bir kültürün göstergesi midir, yoksa tecrübeye değer veren bir bilgelik mi?
Dilbilimsel olarak kelimeyi masaya yatırmak kolay. Ama kelimenin arkasındaki düşünsel refleksi çözmek daha zor. Çünkü “turfa”, sadece dilin değil, zihniyetin bir aynası. Bugün biri farklı düşündüğünde “turfa fikirler bunlar” dendiğinde, aslında eski bir korku yeniden hortluyor.
---
ERKEKLERİN STRATEJİK BAKIŞI VE KADINLARIN EMPATİK YAKLAŞIMI
Bu kelimeyi toplumsal cinsiyet perspektifinden ele almak da önemli. Erkeklerin daha çok “stratejik, planlı, problem çözücü” bakışları genellikle yeniliği “kontrol altına alınması gereken bir değişken” olarak görür. Onlar için “turfa” olan şey, önce analiz edilip sonra sisteme entegre edilmelidir. Yani “yeni” bir tehdit değil, bir fırsattır — ama yönetilebildiği sürece.
Kadınların empatik ve sezgisel yaklaşımıysa “turfa” olanı dışlamaz; anlamaya, hissetmeye çalışır. Onlar için “garip” olan, insanın bir yönüdür. Dolayısıyla kadın bakışı, “turfa”yı bir dışlama kelimesi olmaktan çıkarıp bir keşif kapısına dönüştürür.
Peki biz toplum olarak hangi bakış açısına daha yakınız?
Erkeklerin stratejik temkini mi, yoksa kadınların empatik açıklığı mı bize daha uygun?
Belki de ikisi arasındaki dengeyi kuramadığımız için “turfa” kelimesini hâlâ olumsuz bir etiket gibi kullanıyoruz.
---
DİLDEKİ ÖNYARGI: TURFA BİR KELİME Mİ, BİR SUÇLAMA MI?
Kelimeler, toplumların bilinçaltıdır. “Turfa” kelimesinin taşıdığı anlam yükü, aslında yeniliğe karşı olan kültürel önyargımızı yansıtıyor. Eski metinlerde “turfa sözler söyleyen” dendiğinde, bu genellikle “tuhaf, yersiz, yadırgatıcı fikirleri olan” anlamında kullanılır. Ama ironik olan şu: Tarih boyunca ilerleme hep “turfa” düşünenlerin elinden çıkmıştır.
Bir düşünün:
- Eğer her yeni fikir “turfa” olarak aşağılanmasaydı, belki birçok yenilik çok daha erken doğacaktı.
- Belki de bizim “acayip” dediğimiz fikirler, geleceğin temel taşlarıydı.
Bu noktada provokatif ama haklı bir soru sormak gerekiyor:
Acaba Türk toplumu, yeniliği küçümseyerek aslında kendi geleceğini mi erteledi?
---
ZİHNİYETİN DEĞİŞİMİ VE KELİMENİN ÇÜRÜMESİ
Zamanla “turfa” kelimesi sadece “yeni” değil, “gülünç derecede tuhaf” anlamını da kazandı. Bu semantik kayma, aslında toplumun yeniliğe karşı gardını nasıl yükselttiğini gösteriyor. Dildeki her olumsuz genişleme, bir düşünsel daralmanın işaretidir. “Turfa” da bu daralmanın sessiz bir tanığı.
Bugün bile biri farklı bir şey söylediğinde “turfa düşünceler bunlar” deniyorsa, bu sadece bir kelime tercihi değildir; bu, hâlâ zihinsel bir sansürdür.
Yani “turfa” kelimesinin yaşaması, bizim düşünsel özgürlüğümüzün hâlâ tam doğmadığını gösteriyor.
---
YENİLİĞİN AHLAKI: NE ZAMAN TURFA OLMAK GEREKİR?
Belki de meseleyi tersine çevirmek gerek. “Turfa” olmaktan korkmak yerine, “turfa olmayı seçmek” gerek. Çünkü bazen tuhaf olmak, sıradanlığa isyan etmenin tek yoludur. Yeniliği sadece “alışılmamış” diye dışlamak, bir anlamda özgünlüğe ihanet etmektir.
Ama burada ince bir çizgi var: her “turfa” fikir, değerli değildir. Fakat her değerli fikir, başlangıçta “turfa” bulunmuştur.
Şimdi forumdaşlara soruyorum:
Sizce hangi noktada “turfa” olmak cesarettir, hangi noktada saçmalık?
Bir fikri sadece tuhaf bulduğumuz için reddetmek, aslında kendi korkularımızı mı korumaktır?
---
SONUÇ: TURFA BİR KELİME DEĞİL, BİR AYNADIR
“Turfa” sadece eski bir kelime değil, eski bir refleksin modern hayattaki yankısıdır. Bugün sosyal medyada, forumlarda, gündelik konuşmalarda bile bu kelimenin ruhu hâlâ dolaşıyor. Her farklı fikre burun kıvıran, her yeni düşünceyi hemen “uçuk, garip” diye yaftalayan tavrımız aslında “turfa” zihniyetinin modern versiyonu.
Belki de artık bu kelimeye yeni bir anlam vermenin zamanı geldi:
“Turfa” olan, yenilikten korkan değil, korkusuna rağmen yeniyi düşünebilendir.
Ve son olarak şu soruyu masaya bırakıyorum:
Bugünün forumlarında “turfa” olanlar mı geleceği inşa edecek, yoksa onları susturan çoğunluk mu?
---
Forumdaşlar, uzun süredir dilimizin kökleriyle uğraşan biri olarak “turfa” kelimesiyle karşılaştığımda içimde bir şey sarsıldı. Çünkü bu kelime sadece “yeni, garip, acayip” anlamına gelen eski bir sözcük değil; aynı zamanda Türk düşünce dünyasının bir dönemini, hatta belki de zihinsel kırılmasını temsil ediyor. “Turfa” dendiğinde aklımıza bugün sıradışı, tuhaf, görülmemiş gibi anlamlar geliyor. Ama işin aslı bu kadar basit değil. Bu kelimenin arkasında “yeniliğe duyulan kuşku”, “alışılmamış olana karşı direnç” gibi derin sosyolojik izler var. Ve bu noktada asıl mesele şu: Biz hâlâ “turfa”yı hak ettiği gibi mi anlıyoruz, yoksa bu kelime üzerinden geçmişle aramıza bir duvar mı örüyoruz?
---
KELİMENİN KÖKÜ: SADECE BİR DİL MESELESİ Mİ?
“Turfa”, Arapçadan geçmiş bir kelimedir. Eski Türkçe metinlerde “görülmemiş, alışılmadık” anlamında kullanılır. Ama bu kelimenin eski Türk düşüncesindeki yankısı çok daha karmaşıktır. Çünkü “turfa” aynı zamanda bir şeyi “yeni olduğu için dışlama” eğilimini de içinde taşır. Yani sadece “yeni” değil, aynı zamanda “rahatsız edici derecede yeni”.
Bu noktada sormak gerekiyor:
Neden Türkçe’de “yeni” olan bazen hemen “turfa” yani “acayip” etiketiyle damgalanıyor?
Bu, yenilikten korkan bir kültürün göstergesi midir, yoksa tecrübeye değer veren bir bilgelik mi?
Dilbilimsel olarak kelimeyi masaya yatırmak kolay. Ama kelimenin arkasındaki düşünsel refleksi çözmek daha zor. Çünkü “turfa”, sadece dilin değil, zihniyetin bir aynası. Bugün biri farklı düşündüğünde “turfa fikirler bunlar” dendiğinde, aslında eski bir korku yeniden hortluyor.
---
ERKEKLERİN STRATEJİK BAKIŞI VE KADINLARIN EMPATİK YAKLAŞIMI
Bu kelimeyi toplumsal cinsiyet perspektifinden ele almak da önemli. Erkeklerin daha çok “stratejik, planlı, problem çözücü” bakışları genellikle yeniliği “kontrol altına alınması gereken bir değişken” olarak görür. Onlar için “turfa” olan şey, önce analiz edilip sonra sisteme entegre edilmelidir. Yani “yeni” bir tehdit değil, bir fırsattır — ama yönetilebildiği sürece.
Kadınların empatik ve sezgisel yaklaşımıysa “turfa” olanı dışlamaz; anlamaya, hissetmeye çalışır. Onlar için “garip” olan, insanın bir yönüdür. Dolayısıyla kadın bakışı, “turfa”yı bir dışlama kelimesi olmaktan çıkarıp bir keşif kapısına dönüştürür.
Peki biz toplum olarak hangi bakış açısına daha yakınız?
Erkeklerin stratejik temkini mi, yoksa kadınların empatik açıklığı mı bize daha uygun?
Belki de ikisi arasındaki dengeyi kuramadığımız için “turfa” kelimesini hâlâ olumsuz bir etiket gibi kullanıyoruz.
---
DİLDEKİ ÖNYARGI: TURFA BİR KELİME Mİ, BİR SUÇLAMA MI?
Kelimeler, toplumların bilinçaltıdır. “Turfa” kelimesinin taşıdığı anlam yükü, aslında yeniliğe karşı olan kültürel önyargımızı yansıtıyor. Eski metinlerde “turfa sözler söyleyen” dendiğinde, bu genellikle “tuhaf, yersiz, yadırgatıcı fikirleri olan” anlamında kullanılır. Ama ironik olan şu: Tarih boyunca ilerleme hep “turfa” düşünenlerin elinden çıkmıştır.
Bir düşünün:
- Eğer her yeni fikir “turfa” olarak aşağılanmasaydı, belki birçok yenilik çok daha erken doğacaktı.
- Belki de bizim “acayip” dediğimiz fikirler, geleceğin temel taşlarıydı.
Bu noktada provokatif ama haklı bir soru sormak gerekiyor:
Acaba Türk toplumu, yeniliği küçümseyerek aslında kendi geleceğini mi erteledi?
---
ZİHNİYETİN DEĞİŞİMİ VE KELİMENİN ÇÜRÜMESİ
Zamanla “turfa” kelimesi sadece “yeni” değil, “gülünç derecede tuhaf” anlamını da kazandı. Bu semantik kayma, aslında toplumun yeniliğe karşı gardını nasıl yükselttiğini gösteriyor. Dildeki her olumsuz genişleme, bir düşünsel daralmanın işaretidir. “Turfa” da bu daralmanın sessiz bir tanığı.
Bugün bile biri farklı bir şey söylediğinde “turfa düşünceler bunlar” deniyorsa, bu sadece bir kelime tercihi değildir; bu, hâlâ zihinsel bir sansürdür.
Yani “turfa” kelimesinin yaşaması, bizim düşünsel özgürlüğümüzün hâlâ tam doğmadığını gösteriyor.
---
YENİLİĞİN AHLAKI: NE ZAMAN TURFA OLMAK GEREKİR?
Belki de meseleyi tersine çevirmek gerek. “Turfa” olmaktan korkmak yerine, “turfa olmayı seçmek” gerek. Çünkü bazen tuhaf olmak, sıradanlığa isyan etmenin tek yoludur. Yeniliği sadece “alışılmamış” diye dışlamak, bir anlamda özgünlüğe ihanet etmektir.
Ama burada ince bir çizgi var: her “turfa” fikir, değerli değildir. Fakat her değerli fikir, başlangıçta “turfa” bulunmuştur.
Şimdi forumdaşlara soruyorum:
Sizce hangi noktada “turfa” olmak cesarettir, hangi noktada saçmalık?
Bir fikri sadece tuhaf bulduğumuz için reddetmek, aslında kendi korkularımızı mı korumaktır?
---
SONUÇ: TURFA BİR KELİME DEĞİL, BİR AYNADIR
“Turfa” sadece eski bir kelime değil, eski bir refleksin modern hayattaki yankısıdır. Bugün sosyal medyada, forumlarda, gündelik konuşmalarda bile bu kelimenin ruhu hâlâ dolaşıyor. Her farklı fikre burun kıvıran, her yeni düşünceyi hemen “uçuk, garip” diye yaftalayan tavrımız aslında “turfa” zihniyetinin modern versiyonu.
Belki de artık bu kelimeye yeni bir anlam vermenin zamanı geldi:
“Turfa” olan, yenilikten korkan değil, korkusuna rağmen yeniyi düşünebilendir.
Ve son olarak şu soruyu masaya bırakıyorum:
Bugünün forumlarında “turfa” olanlar mı geleceği inşa edecek, yoksa onları susturan çoğunluk mu?
---